Asıl adı Şeyh Nasîrüddin Mahmud Ahi Evran b. Abbas olan Ahi Evran, doğum tarihi kesin olmamakla birlikte, 1171 yılında bir Türkmen yerleşim bölgesi olan Horasan'ın Hoy kasabasında doğmuştur. Gök, kainat ve ejderha anlamlarına gelen Evran adı ile anılması toplumun ona verdiği değeri gösterir. Yaşadığı zamanlarda paylaşım, toplumsal adalet, karşılıklı güven ve ahlaka yönelik çalışmaları ve Türk kimliğine olan katkıları nedeniyle ünü sadece Anadolu bölgesi ile sınırlı kalmayıp çok geniş topraklara kadar uzanmıştır. Gülşehri tarafından XV. Yüzyılda Ahi Evran üzerine yazılan bir mesnevide ise tipik bir sufi dervişi olarak tasvir edilmiştir.
Ahi Evran gençlik yıllarını Horasan ve Maveraünnehir bölgesinde geçirdikten sonra 1203-1204 yılları civarında Bağdat'a gelmiştir. O dönemin bilim ve kültür merkezi olan Bağdat, Ahi Evran’ın bir fikir adamı olarak gelişmesine büyük katkılarda bulunmuştur. Bağdat’ta tanıştığı Evhaddü'd Din Kirmani'nin tavsiyesiyle Fütüvvet teşkilatına katılmıştır. Türkmenlerin Anadolu’ya göçüyle birlikte Anadolu topraklarına gelmiş ve Kırşehir’e yerleşmiştir. Başta Kırşehir olmak üzere tüm Anadolu’da faaliyet gösteren bir yapılanma olan Ahilik teşkilatını kurmuştur. Esnaflardan oluşan ahilik siteminin kurulmasında onun "Fütüvvet" teşkilatında aldığı eğitimin, edindiği bilgi ve görgülerin büyük etkisi olmuştur. Ahilik bir kardeşlik birliği anlamına gelir. Bölgedeki tüm esnaf ve sanatkarın lideri haline gelen Ahi Evren, Türkmen kültürünün ve Türk dilinin de önemli bir neferi olmuştur. Ahi Evran, 1205 yılında Kermani'nin kızı Fatma Bacı ile evlenmiştir. Ahiliğe kadınlar giremediği için eşi Fatma Bacı da “Bacıyanı Rum" (Anadolu Kadınları) teşkilatını kurmuş ve "Kadın Ana" olarak tanınmıştır.
Ahi Evran’ın liderliği altında 13. yüzyılda Ankara ve Kırşehir’de toplanan Ahiler, kısa sürede Selçuklu şehirlerine yayıldılar. Ahilerin Osmanlı devletinin kuruluşunda da büyük etkileri ve katkıları olmuştur. Osmanlı Devleti döneminde, Ahi Evran’ın esnaflar arasında pir olarak kazandığı itibar bütün Anadolu, Rumeli, Bosna ve hatta Kırım’a kadar yayılmıştır. Anadolu’nun gerek kültürel gerekse Moğollar tarafından askeri istilası esnasında hayatı pahasına Anadolu’ya sahip çıkmış, kültürümüzü ve topraklarımızı canla başla savunmuştur. Ahi Evran, Türk kimliğini savunan ve Türk kültürüne uygun bir inanç felsefesi olan Hacıbektaş-ı Veli’ye bağlanmıştır. Bu iki önemli şahsiyet arasında yakın bir dostluk olduğu bilinmektedir. Ahi Evran, Hacı Bektaş, Aşık Paşa'nın babası Muhlis Paşa, Şeyh Edebali ve Ertuğrul Gazi Kırşehir'de sık sık bir araya gelirler, memleket meseleleri ve tasavvuf ile ilgili sohbetler yaparlardı.
Anadolu Selçuklu Devletindeki taht mücadeleleri esnasında taraf olmak zorunda kalan Ahi Evran, II. İzzeddin Keykavus tarafında yer almıştır. Moğol istilası ve tüm bu olaylar sırasında gerek siyasi gerekse sosyal olarak Mevlana ile ihtilafa düştükleri söylenmektedir. Yaşanan sosyal ve siyasal kargaşalar içerisinde, Moğollar tarafından veya Mevlana’nın müridi olan Kırşehir Valisi Cacabey tarafından öldürüldüğü rivayet olunur. Kırşehir'de adını taşıyan Ahi Evran Üniversitesi, 2006 yılında kurulmuştur. Ayrıca adının içinde "Ahi Evran" bulunan birçok okul vardır.
Ahi Evran Üniversitesi
Öncesinde zaviye olarak yaptırılan bina Kırşehir’in merkezinde, Ahi Evran mahallesinde bulunmaktadır. Binanın mimarisinin öyküsü geniş bir zamana yayılmaktadır. Ahi Evren türbesinin üzerine 1450yılında bir bina yaptırılmış, 1481’de bu bina genişletilmiş ve 1561’de de yapıya mescid ilave edilmiştir. Minaresi ise XX. Yüzyılın başında inşa edilmiştir.
Kırşehir Belediyesinin Ahi Mahallesindeki çevre düzenlemesiyle ve onarım faaliyetleriyle birlikte cami ve türbe, günümüzde içinde bir kültür merkezini de barındıran gerçek bir külliye haline dönüşmüştür. Külliyenin içerisindeki Ahi Evren heykeli ile cami ve türbe karşı karşıya bakmaktadır. Türbeye cami içerisinden merdivenlerle çıkılır. Ahi Evran Cami ve Türbesi 2014 yılında UNESCO Geçici Kültürel Miras Listesi'ne alınmıştır. Ahiliğin Türkiye'ye ve dünyaya tanıtılması amacıyla Kırşehir Belediyesi, Ahi Evran Külliyesi Projesi'ni hayata geçirmiştir. Projeyle o dönemin mimarisine uygun şekilde iki katlı zanaatkarlar çarşısı, kütüphane, Ahilik Araştırma Merkezi gibi mekanlar inşa edilmiştir. Bu güzel mekanda kütüphanelerden yaralanabilir, Ahilik kurumu hakkında bilgiler edinebilir ve civarındaki parklarda ve kahvelerde güzel vakit geçirebilirsiniz. Kırşehir’in şifalı kaplıca sularında bir yandan bedeninizi doya doya dinlendirirken, diğer yandan bölgemizin bu güzide eserini ziyaret ederek ruhunuzu da dinlendirebilirsiniz.
Külliyenin mimarisinden ziyade manevi değeri çok daha büyüktür. Osmanlı İmparatorluğu zamanında Türk derici esnafının ve zanaat erbabının odak noktası olarak kabul gören Ahi Evran Külliyesi, günümüzde de ahiliğin engin ve evrensel prensiplerinin manevi merkezi konumundadır. Bunun yanı sıra, Ahi Evran’ın Türk kültürüne ve kurumsal yapılanmasına olan katkısı onu değerli kılan en büyük unsurdur. Türkiye’nin ve Türklüğün kalbi olan ve Anadolu’yu ısıtan o kutsal güneş, önce Osmanlı imparatorluğunun kuruluşuna ışık tutmuş ve yüzyıllar sonra ülkenin karanlık günlerinde de Mustafa Kemal olup Samsun’da yeniden parlamıştır. Bugünkü varlığımızın ve çağdaş cumhuriyetimizin temelini oluşturan Ahi Evran’ı ve ilkelerini öğrenmek ve onu ziyaret etmek bu ülkenin her insanı için bir vefa borcudur. Gerek Nevşehir gerekse Ankara tarafından gelen ziyaretçilerin buluşma noktası ise Mucur’dur. Seyfe Gölü, Mucur Yedi Katlı Yeraltı Şehri, Obruk Gölü, İskender’in de geçtiği Eski Bağdat Yolu Höyükleri, Altınayzı Köyü ve Aflak Baba Türbesi, Hacı Bektaş Veli Külliyesi yolunuz üstündeki incilerden sadece birkaç tanesidir.