Vakıf sözcüğünün anlamı bencilliği, servet hırsını, kibri, cehaleti, karanlığı, açlığı ve hastalığı, durdurmak olarak şeklindedir. Kısacası vakıf insanın sosyal, psikolojik ve bedensel hastalıklarının ortadan kaldırılmasına yönelik bir yapılanmadır. Vakfetmek ise insanın sahip olduğu mal varlığını ve maddi birikimini toplumsal fayda sağlayan belirli bir amaç doğrultusunda Allah rızası için bağışlamasıdır.

Bu doğrultuda, vakfetme kavramının altında yatan en özel sözcük ise fedakârlıktır. Her vakfın temel bir amacı vardır. Hastalıkların araştırılması ve tedavisi, eğitim, kültür ve bilginin artırılması gibi çalışmalar bu amaçlara farklı birer örnek olarak gösterilebilir. Vakıflar sayesinde kurulan hizmet binaları, ibadethaneler ve eserler tarihin derinliklerinden günümüze kadar uzanmaktadır. Tüm bu çalışmalar, ulusumuzun kültürel kimliğinin çok özel belgeleri ve kanıtıdır.

Eski çağlardan bu yana tüm Anadolu’da ve özellikle Kırşehir yöresinde olmak üzere kurulan vakıflar, neredeyse bilinen tüm yeryüzünü kaplayan Türk yurdunun idari ve sosyal yapılanmasında belirleyici ve temel kurumlar olmuştur. Vakıflar sayesinde halkın demokratik hakları korunmuş ve devlet yönetimine dolaylı da olsa ortak olmaları sağlanmıştır. İnsan onurunun en ileri düzeydeki sosyal güvenlik kuruluşu olarak kabul edilen vakıflar tarafından korunmuş olması devletin bütünlüğüne ve gücüne önemli katkılarda bulunmuştur.

İslam dininin paylaşmayı ve yardımlaşmayı teşvik eden telkinleri vakıfların gelişmesindeki temel unsurlardan biridir. Bakara suresinin 148., 195. ve 197. ayetlerinde bağışlamanın ve paylaşmanın önemi çok keskin sözcüklerle dile getirilmiştir. Ali İmran suresinin 92. ayetinde de bu konuda önemli bir tavsiye dikkat çeker. Buna göre, sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiye ve güzele eremezsiniz denilmektedir. Küçücük bir obadan dünya imparatorluğu yaratan atalarımızın başarısının altında yatan önemli sırlardan birisi de Anadolu’da kurulan vakıflar topluluğudur. Örneğin Kırşehir’de kurulan Cacabey Vakfı ünlü gözlemevini inşa etmiş ve astronomiye yönelik bilimsel çalışmaları burada gerçekleştirmiştir. Cacabey Gözlemevi ve Medresesi vakıfların bilimsel kurumlarla ortaklığının önemini ifade eden ve islamiyetin ancak evrensel ve bilimsel uygulamalarla yükselebileceğini kanıtlayan son derece güzel bir örnektir.

İnsanın refahı ve iyiliği için yapılan her harcama inancımız açısından kutsaldır. Allah’ın kabul ettiği hak din olan islamın yükselişi ve altın çağına ulaşması İslam bilginlerinin ve filozoflarının evrensel katkıları sayesinde olmuştur. Örneğin İbn-I Sina’nın Şifa ve Tıp Kanunu adlı tıp kitapları, henüz o yıllarda çağdaş tıptan yoksun olan ve şifacıların kol gezdiği Hıristiyan aleminin de tıp alanında rehberi olmuş ve 1700 yılına kadar Avrupa’da üniversitelerde ders kitabı olarak okutulmuştur. Amasya Darüşşifası’nınn kurucusu ve hekimi Şerafettin Sabuncuoğlu’nun, Aşık Paşa’nın Garipname’si gibi Türk diline verdiği değer doğrultusunda, öz Türkçe olarak kaleme aldığı Cerrahiyyetü’l Haniyye adlı Cerrahi kitabı batılı doktorlar için önemli bir kaynak teşkil etmiştir. Sabuncuoğlu kitabın önsözünde şöyle der “Bu kitabi Türki yazdum. Türki yazduğum şol ecilden kim Kavm-i Rûm ehlünün ekseri Arabi ve Fârisi dilün bilmeyüp âciz ve âtıl olmuşlardı”. Vakıf geniş çatısı atında uzlaşma, kaynaşma, paylaşım, mutlu olma, üretme ve koruma gibi sosyal barışı sağlayan ilkeleri de barındırır.

Şerafettin Sabuncuoğlu Cerrahiyyetü’l Haniyye Cerrahiyyetü’l Haniyye

Cerrahiyyetü’l Haniyye

Mucur Vakıf Eserleri ve Camileri

Osmanlı dönemindeki tapu tahrir kayıtları, Kırşehir Sancağı’na ait Mufassal Tahrir Defteri ve Hurufat defterleri (vakıf eserlerinde görevli şahıslara gönderilen berat defterleri) gibi bazı belgelerde Mucur’da faaliyet gösteren vakıfların ipuçlarına rastlamak mümkündür. İlçemizde bulunan vakfiyelerle ilgili olarak Cacabey ve Süleyman Türkmani vakfiyesinde de yer yer bilgiler verilmektedir. Ahi Evran vakfiyesinde ise ilçenin ¼’ünün vakfa ait olduğu belirtilmiştir. Aşıkpaşa vakfiyesinin Mucur’a ait bölümünde bilinmeyen bazı bölgelerin vakfa ait olduğu belirtilmektedir. Tüm bu bilgilere bakarak vakıflara ait bu izlerin zamanla tamamen silindiği anlaşılmaktadır. Hacı Bektaş-ı Veli vakfının 2003 yılında ortaya çıkan kayıtlarına göre Mucur’a ait iki köyün tamamının bu vakıf adına kayıtlı olduğu görülmüştür. Aynı vakfın Mucur ilçesi içinde de varlığı bulunmaktadır (Kaynak: Vakıf Şehri Kırşehir/Faruk Şahin, Kırşehir Belediyesi Kültür Tarihi Yayınları Serisi, 2012- ISBN: 978-605-125-573-6). Mucur’da bulunan vakıf camileri ilçenin Osmanlı dönemindeki kültürel yapısını yansıtması açısından önem taşırlar.

Mucur’da Emine Hatun, Eski Minareli, Hasan Ağa, Hüseyin Ağa, Lengerlioğlu ve Veli Efendi camileri olmak üzere tarihi öneme sahip altı adet vakıf camisi vardır. Mucur’un yerel inşaat malzemesi kerpiçtir. Osmanlı döneminden kalan bu camilerin tamamı başlangıçta ahşap ve kerpiç ile yapılmış olup, sonraki tamiratlarında çimento sıva kullanılmıştır. Emine Hatun ve Hüseyin Ağa camilerinin dışındaki camiler oldukça sade bir iç mekana sahiptirler. Her iki yapıda da onarımlarında görev alan ve yerel bir sanatçı olduğu düşünülen Nakkaş Halil’in imzasını vardır.

Mucur’da bulunan bu camiler Türk halk mimarisinin ve kültürünün önemli ürünleri olarak karşımıza çıkarlar. Nakış işlemelerinin bulunduğu camilerdeki resimlerde zamana bağlı bazı tahribatlar, silinmeler olmasına karşın, hala güzelliklerini korumaktadır. Sanatsal tasarımların tam ortasına ya da üzerlerine asılan askı, klima, lamba gibi unsurlarla nakışlara verilen zararların düzeltilmesi ve nakışların olduğu gibi korunması gerekiyor. Camilerimizin değişme uğrayan dış cephelerinin de asıllarına uygun olacak şekilde düzeltilmesi değerlerini katlayarak artıracaktır. Bu yapıların mümkün olan en özgün şekilde korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması konusunda Mucur ahalisi gereken bilince sahiptir. Cami görevlilerinin de bu konuda eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekir. Yapılacak her türlü girişimlerin bilimsel yöntemlerle ve denetim altında yapılması gerekmektedir (Şerife Tali. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, The Journal of International Social Research Cilt: 6 Sayı: 25 Volume: 6 Issue: 25). Anadolu kırsalının kültürünü yansıtan bu yapıların benzerlerine başka hiçbir yerde rastlamak mümkün değildir. Osmanlı ve Cumhuriyetin erken döneminden kalan bu kültür hazinelerimiz ziyaretçilerine daima açıktır. Bu eserler görsel ve kültürel olarak insanlarımızı doyurmasının yanı sıra, kutsal günlerde Lengerlioğlu Camisinde çıkartılan sakal-ı şerif ziyaretçilerine manevi hazlar da sunmaktadır.

  1. Emine Hatun Vakfı- Emine Hatun Camisi/Osman Ağa Camisi/Çarşı Camisi (Nakışlı Cami)

    Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde bulunan 22.05.1960 tarihli raporda, caminin Emine Hatun’un yardımıyla Osman Ağa tarafından H.1090/M.1679-80 yılında inşa ettirildiği belirtilmektedir.

    Emine Hatun Camii Emine Hatun Camii Kitabesi

    Emine Hatun Camisinin Kitabesi: İş bu Sahibuʼl-hayrat ve'l-hasenât / Yaptırdı bu câmiʻi Osman Ağa Eyledi binâ, İde Allah Teʻâlâ ilâ yevmi'l-kıyâme / Yâ Rab salât u selâmın kıl kifâye Amine? -H.1090.

    Emine Hatun Camii Emine Hatun Camii Kapısı

    Caminin asıl kapısı (Kuzey)

    Emine Hatun’un yardımıyla Osman Ağa tarafından 1679-80 yılında inşa edilen bu vakıf eseri dikdörtgen biçiminde bir yapıdır. Caminin iç duvarları sıva üzerine yapılan ve yerel özellikler gösteren renkli kalemişleri ile bezenmiştir. Dökümlü perdeler, vazodan çıkan naturalist çiçekler, çerçeveler içerisinde dini yazılar, cami tasvirleri, zengin bitkisel sınır desenleri, saat, selvi ve kandil ve cami motifleri bunlardan bazılarıdır. Sıva üzerine yapılan motifler Mucur halıları benzeri bir Türkmen kültürünü yansıtır. Bu yönüyle, caminin iç yapısı görülmesi gereken bir değerdir. Eser tasarım ve işçilik olarak son derece kıymetli olmasına rağmen bilinçsiz tadilatlarla ve eklentilerle zaman içerisinde bazı zararlar görmüştür.

    Emine Hatun Camii Tavanı

    Ahşap tavan ve Kuzey Kapısı

  2. Hacı Veli Efendi Vakfı- Veli Efendi Camii/Seyyid Veli Ağa Camii

    Solaklı Mahallesi, Hüseyin Ağa Sokak’ta yer alan cami 1784 yılında inşa edilmiştir Bugünkü̈ şeklini 19. yüzyılda geçirdiği ağır onarım ile almıştır. Yapının Güney cephesine 2017 yılında tek şerefeli bir minare eklenmiştir.

    Veli Efendi Camii Veli Efendi Camii Veli Efendi Camii
  3. Hüseyin Ağa Camisi

    İlçe merkezinde, Solaklı Mahallesi Hüseyin Ağa Sokağı’nda bulunan cami 18. asırda inşa edilmiştir. Cami içindeki motifler 1939 yılında Nakkaş Halil tarafından elden geçirilmiş veya yeniden yapılmıştır. Sanatçı kendi adını caminin içerisinde duvara işlemiştir. Ağa Camisinde bulunan duvar resimlerindeki cami tasviri, ayet ve sözlerin yazılı olduğu kısımlar kısmen korunurken diğer bitkisel kompozisyonlar yok olmuştur. Camiye özelliğini veren nakış işlemelerine bilinçsizce yapılan badana işlemleri ve üzerlerine çakılan askılarla veya minber düzenlemesi ile zararlar verilmesine rağmen kullanılan pastel renkler camiye sıcak ve şirin bir hava vermektedir. Adeta Türkmen ruhunun duvarlara yansıtılmasıyla oluşmuş bir renkler cümbüşüdür. Mutlaka görülmesi gereken özel bir eserdir.

    Hüseyin Ağa Camii Hüseyin Ağa Camii
  4. Hüseyin Ağa Vakfı- Ağa Camii/Eski Minareli Cami (1733-1734)

    Cami dikdörtgen biçiminde inşa edilmiştir. Yapının ahşap tabanı kütük şeklinde direklerle desteklenmiştir. Caminin tavanı ahşaptan yapılmıştır ve ahşap direklerle de desteklenmiştir. Türklerde, kızılderili adetlerine benzer şekilde canlı veya cansız olsun tüm varlıkları tanımlamaya yönelik zekice bir adlandırma geleneği vardır. Bu şekilde, konuşmalar esnasında kişinin kimliği veya eşyanın yeri veya vasfı çok daha kolayca anlaşılır. Ağa Camii de halk arasındaki adını eski minaresinden almaktadır.

    Hüseyin Ağa Vakfı Hüseyin Ağa Vakfı

    Ağa Cami kitabesi

    Hüseyin Ağa Vakfı
  5. Hasan Ağa Camisi
    Hasan Ağa Camii

    Yenice Mahallesinde yer alan Hasan Ağa Camisi’nin tarihi Osmanlı dönemine dayanır. Hacıbektaş-Mucur Kazasına ait 1675-1836 tarihleri arasını kapsayan hurufat defterlerinde caminin adı Kapıcıbaşı Hacı Hasan Ağa Camii adı geçmektedir. Caminin minaresi ise 1980 yılında eklenmiştir. Cami giriş kapısı üzerindeki 19. yüzyılı işaret eden mermer levha ise caminin onarım tarihidir. Bu yılda cami önemli bir tadilat görmüştür. Dikdörtgen yapısındaki binanın tavanı altı adet ahşap direkle desteklenir. Dış cephenin orijinal görünümünü daha çok caminin pencereleri yansıtır. İç mekan oldukça sadedir. (SDÜ ART-E Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat Dergisi, Aralık’17 Cilt:10 Sayı:20 ISSN 1308-2698)

    Hasan Ağa Camii Hasan Ağa Camii
  6. Solak Ahmet Ağa Vakfı-Tepe Camii
    Tepe Camii

    Tepe Camisi Mucur’un en gizemli camisidir. Gerek yapılışı konusunda bazı efsaneler bulunmaktadır. Halk arasında caminin yapılışında bazı kerametlerin rolü olduğu anlatılır. Türbesi camiye yakın konumda olan Ebceloğlu adlı dervişin de bu kerametlerle ilintili olduğu söylenir. Bu özellikleri nedeniyle cami dilek dualarının da yapıldığı bir ibadethanedir.

    Anlatılan efsanelere göre cami duvarlarının alt kısmı bir gecede kendiliğinden inşa edilmiştir. Üç defa yıkılmasına rağmen ertesi gün tekrar onarılan duvarları gören halk buraya Tepe Camisini inşa etmiştir. Menkıbeye göre, Ebceloğlu, camiye gelir, sessizce oturur, ibadetini yapar, gidermiş. Bu durum cemaatin dikkatini çekmiş; Bir gün demişler ki, “Derviş, sen kimsin Geliyorsun, yaktığımız ateşte ısınıyorsun ve namazını kılıp gidiyorsun? Senin, yakacak odun gibi şeyler getirme durumun yok mu?” Bu söz üzerine, o akşam namazdan önce camiye iki bozkurt üzerleri odun yüklü olarak gelmiş ve namaza gelenlerin gözleri önünde üzerlerindeki odunları caminin önüne bırakıp gitmişler. Solaklı Mahallesi’nde ikamet eden Dokuzun Salih adlı eren sık sık Ebceloğlu’nun bulunduğu mezarlığa gider ve dualar okuyup gelirmiş. Sorulduğunda; bu ziyaretlerinin nedenini orada yatan Ebceloğlu olduğunu söylermiş. Köse Vaiz de (Mucur’un tanınmış simalarından ve köklü ailelerinden merhum emekli müftü Hacı Ahmet Canatan-1886) Ebceloğlu’nun mezarını ziyaret edip dualar okurmuş. Köse Vaiz’in İstiklal Savaşında Mucur’un örgütlenmesine katkıda bulunduğu ve önemli görevler üstlendiğini biliyoruz.

  7. Lengerlioğlu Vakfı-Lengerli Camii (16. Yüzyıl)

    Solaklı Mahallesi, Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan Lengerli Caminin 1600’lü yıllarda inşa edildiği söylentisine rağmen bu bilgiyi kanıtlayan bir kitabesi bulunmamaktadır. Cami 1958 yılında büyük bir onarım geçirmiş ve bu tarihte yapıya tek şerefeli bir minare eklenmiştir. Taşıyıcı sistemi ve çatısı diğer camilerde olduğu gibi ahşaptır. Kuzey cephesindeki yuvarlak kemerli kapının üzerinde Ayetel Kürsi’nin bir bölümü yazılıdır. Lengerlioğlu camisinin en önemli özelliklerinden biri de kutsal günlerde bu camide sakal-ı şerif çıkmasıdır. Halil Ağa’ya ait iki adet yazma kitabı olduğu ve bu kitapların kaybolduğu rivayet edilmektedir. Halil Ağa vasiyeti üzerine camiinin bahçesine defnedilmiştir. Minare yapımı sırasında rastlanan mezarın kendisine ait olduğu tahmin edilmektedir.

    Lengerli Camii Lengerli Camii Lengerli Camii
  8. Ahmet Hoca Vakfı- Ahmet Hoca Camii (yapım tarihi bilinmiyor)
  9. Süleyman Ağa Vakfı- Yeni Camii
  10. Hava Ceğan Vakfı-Harekan Camii
  11. İmamoğlu Mehmet Efendi Bin Hüseyin Vakfı (Sarıcaoğlu Camii giderlerini karşılamak amacıyla)
  12. Hacı Osman Efendi Vakfı (Kızıldağı-Yeniyapan Köyü)
  13. Osman Efendi İbn-i El hac Süleyman Vakfı Kabaca Köyü
  14. İbişoğlu Mejmet Ağa bin Mehmet Vakfı (Gümüşkümbet Köyü)
  15. Hacı Halil Efendi İbn-i Eyüb Vakfı (Dalakçı Köyü
  16. Arif Ahmet Oğlu Hasan bin Abdullah Vakfı (Budak Köyü)
  17. Hacı Halil Ağa İbn-i Hasan Vakfı (Yazıkınık Köyü)
  18. Abidin İbn-i Abdullah Vakfı (Aflak Köyü)
  19. Bektaş Ağa bin Mustafa Vakfı (Avcı Köyü)

Mucur’da Vakıflar Genel Müdürlüğü adına kaydı yapılmış olan 6 adet de cami arazisi vardır.