XIII. yüzyılda Anadolu bir yandan Moğol istilası ile uğraşırken bir yandan da Arap ve Fars kültürlerinin baskısı altında kalan Türk kültürünü yaşatabilmek için mücadele verdi. Coğrafi açıdan Anadolu’nun kalbinde yer alan Kırşehir ve havalisi Türk kültürünün kalesi haline geldi. Bu mücadeleye Türkçe’nin en güçlü savunucusu, Baba İshak’ın torunu olan Aşık Paşa ünlü eseri “Garipname” ille katkıda bulunurken, Ahi Evren ve eşi Fatma Bacı da Anadolu’da kurdukları örgütlerle kurumsal ve sosyal yapılanmayı gerçekleştirdiler. Bu dönemlerde birçok Anadolu’da önemli fikir bilim ve adamlarına da rastlıyoruz. Bunlar arasında, Hacı Bektaş-i Veli’nin ayrı bir yeri ve önemi vardır. Bektaşiler, İslam dinini Türk kültürüne ve geleneklerine göre yorumlayarak kültürümüzün korunmasına büyük katkılar sağlamıştır. Bu noktada Kırşehir’de yerleşen Mevlevi şeyhi Süleyman Türkmani’ yi de anmak gerekir. Yusuf Kırşehri ise ilk kuramsal musiki kitabını hazırlamıştır. Bu gibi eserler ve eser sahiplerinin yanında, Türkmen olmamasına rağmen, bir Türkmen otağı olan Kırşehir’de önemli bir çok hizmette bulunan Cacabey, kurduğu vakıf ve kendi adıyla anılan medrese ve gökbilim merkeziyle bu kapsamda değerlendirilmelidir. Asıl adıyla Nureddin Caca, Kırşehir’in güvenliği ve asayişini sağlamanın yanında Anadolu’nun değişik illerinde eğitim, bilim ve imar faaliyetlerinde de bulunmuştur. Cacabey’in Türkçe ve Moğolca hazırlanmış olan mevcut vakfiyesine göre, Kırşehir’den başka Kayseri, Talimegini, İskilip ve Sultanyügi’de (Eskişehir) de hayratları vardır.
Cacabey’in, 1240 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Cacabey’in asıl adı, Bahaeddin Caca oğlu Nureddin Cibril’dir. Kırşehir emiri olmadan önce Eskişehir’de emir olduğu tahmin edilmektedir. Dönemin belki de en güçlü ismi, Selçuklu Veziri Pervane Muineddin Süleyman, yakın dostu Cacabey’in, 1262 yılında Kırşehir’e emir olarak atanmasına destek olmuştur. Cacabey Türkmen kültürünü benimsemiş, bilime önem veren, hayırsever bir kişi, usta bir yönetici ve siyasetçidir. Moğollara yakın olan ve Farsi kültürün savunucusu Mevlana’nın müridi ve hayranı olmasına rağmen, Hacı Bektaş-i Veli ile de ilişkilerini sürdürmüş, sosyal ve siyasi dengeleri olabildiğince korumaya çalışmıştır. Ünlü tarihçimiz Halil İnalcık’a göre, Anadolu’da asayişin sağlanması ve bu dengelerin korunmasının, elimizde kaynak olmamasına rağmen Ahi Evren’in kaybı da dahil olmak üzere, Türkmenler açısından bazı önemli bedelleri de olmuştur.
Kırşehir ve yöresindeki bu hareketli dönemde, Mevlevilik ve Bektaşilik gibi tarikatlar sosyal amaçlı pek çok faaliyette bulunmuşlardır. Bu faaliyetlerin önemli bir kısmı kurulan vakıflar aracılığı ile gerçekleştirilmekteydi. Böylece sosyal amaçlı tüm bu faaliyetler hem daha düzenli olmakta hem de süreklilik kazanmaktaydı. Bu dönemde, vakıf kurmak ve bir vakıf sahibi olmak öylesine önemsenmiştir ki, lider olmanın ya da hüküm sürmenin en önemli göstergelerinden biri sayılmıştır. Hem sayı olarak hem de yaptıkları işlerin çeşitliği açısından Anadolu’daki vakıfların yaygınlığı, bu coğrafyanın Türkleşmesinde ve Müslümanlaşmasında önemli bir işleve sahip olmuştur. Tüm bu nedenlerden dolayı Türk-İslam medeniyetin bir vakıf medeniyeti olarak nitelemek mümkündür. Cacabey de bu geleneğe uyarak kendi vakfını kurmuş ve kurduğu vakıf aracılığıyla Anadolu’da önemli eserler bırakmıştır. Bugün, inşasından bu yana yaklaşık 700 yılın üzerinde geçmiş olmasına rağmen, dimdik ayakta duran Cacabey Gökbilim Merkezi bunlardan en önemlisidir.
Dünyanın ilk gökbilim merkezi olarak kabul edilen Cacabey Gökbilim Merkezi
Cacabey Gökbilim Merkezi 1940’lı yıllar
Cacabey Medresesi Kırşehir’in tam merkezindedir. Adeta tüm Kırşehir bu yapının etrafında toplanmış gibidir. Yapının günümüze kadar oldukça sağlam ve iyi bir şekilde ulaşması burada uzun süreler devam ettirilen bilimsel faaliyetlere bağlı olduğu kadar uzunca bir dönem de ibadet amacıyla kullanılmasına bağlıdır. Cacabey Medresesi, bugün olduğu gibi sadece ayakta kalan yalnız bir gözlemevinden ibaret olmayıp, büyük bir külliyeden oluşmaktaydı. Cacabey vakfiyesinden öğrendiğimize göre, külliye, ana medrese yapısı yanında, bir hankah (dervişlere ve zahitlere yardım edilen yer), bir menzilhane, bir okul, bir de zaviyeden oluşmuştur. Bu külliyeden geriye sadece, medresenin ana yapısı olan gökbilim merkezi ve ona ek olarak yapılan Cacabey’in türbesi ayakta kalmıştır. Külliyenin bir parçası olarak sayılan okul vakıfta çalışanların ve fakir ailelerin çocuklarını okutmak amacıyla kullanılmaktaydı. Cacabey Gökbilim Merkezi’nin mimarı maalesef bilinmemektedir.
Yıllar içinde ileri derecede hasar gören medreseden bugün geriye kalan yapının bir gökbilim merkezi olduğunu söyleyebiliriz. Cacabey Gökbilim Merkezi tepesi açık kubbeli ve ortadaki kapalı bir avlu niteliğinde olan ana eyvan da dahil olmak üzere dört eyvanlı bir yapıdır. Ana yapı iki renkli kesme taştan ve moloz taştan yapılmıştır. Zamanındaki, benzeri diğer yapılara kıyasla bu mimari biçimin tek örneği Cacabey Medresesidir. Cacabey Medresesinin iki renkli kesme taştan yapılmış taç kapısı tipik Selçuklu sanatının izlerini taşır. Kapının basamaklı çıkıntılarının saçaklarında beş köşeli yıldızlar vardır. Taçkapının cephe duvarının iki dış köşesinde değişik biçimde kaideleri olan bir çift burma gövdeli sütunce yerleştirilmiştir. Bunların en dışına yerleştirilmiş olan sütunceler binanın en çok ilgi çeken süslemeleri arasındadır. Bu sütuncelerin tepesinde yana doğru sarkıtılan düşen iki küre vardır. Bu kürelerden yıldız motifleri ile süslenen güneş, bitki motifleri ile süslenen ise dünya olarak tanımlanabilir. Taç kapıdaki sütuncelerin arasında tabana doğru kademelendirilerek tersten işlenmiş mukarnısların ortasında ise Türklerde gücü ve liderliği temsil eden bir kadeh resmi bulunmaktadır. İç kısım sütunlarında da benzer şekilde bitki motifleri ile süslenmiş dünya gezegenler arasındaki yerini almıştır.
Taçkapının üzerinde Selçuklu sülusü biçiminde iki satır halinde işlenmiş kitabede besmele ve binanın Kılıçarslan’ın oğlu III. Keyhüsrev zamanında hicri 671 (1272/73) yılında Nureddin Cibril (Caca Bey) tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Giriş kemerinin üzerindeki kitabede ise Nahl suresi 90. ayetinin baş kısmı bulunmaktadır. Bunun hemen altında ise uçları iki yana dönen kitabede Ali İmran Suresinin 18. ve 19. ayetleri yazılıdır. Bu yazı şeridiyle kapı kemeri arasında daha sonra eklendiği tespit edilen, dört satırlık bir Farsça kitabe daha vardır. Bunun sağ köşesine bir eklenen metin, tahminen miladi 1330 yılında yazılmış olup, bazı vergilerin kaldırıldığını bildiren bir emirnamedir. Osmanlı döneminde hicri 1219’da verilen bir berat ise “Nureddin Şehid” hayratının gelirlerine, daha başka vakıflarla birlikte el koymak isteyen Alaaddin Camii mütevellisinin girişimlerinin önlenmesine dairdir. Türbenin kuzey dış penceresindeki kitabede Mümin suresi 39. Ayet ve Rahman suresi 26. Ayet bulunur. Mihrap üzerinde bulunan kitabede ise bismillahirrahmanirrahim, tevekkeltü a’lallah yazar. Türbenin içini dolanan yazı kuşağında Nur Suresi 36-38. ayetler ve Mümin suresi 39. ayet yer alır.
Taç Kapı
Selçuklu medreselerinde adet olduğu üzere medresenin kurucusunun türbesi de binanın yanında yer almaktadır. Türbe, giriş kapısının hemen solunda binaya bitişik olarak kümbet şeklinde inşaa edilmiştir. Bu türbeye içeriden yedi katlı bir merdivenle çıkılır. Yedi rakamı tasavvuf öğretisinde önemli olup, insanın kemale ulaşabilmek için 7 aşamadan geçişini simgeler. Sufi felsefesinin kaynağı olan Horasan’lı (Nişabur) ünlü filozof Ferdettin Attar’ın Mantık Al-Tayr adlı eserinde bu yükseliş simgesel olarak anlatılır. Türbenin üst katında bir sanduka vardır. Alt katında ise Cacabey’in mezarı vardır. Mezar bölümüne türbenin içinden ulaşılır.
Taç kapı ve güney duvarı
Gökbilim merkezinin arka duvarının köşesine bitişik ve bugün minare olarak kullanılan bir gözlem kulesi vardır. Kulenin kaidesi ile medresenin duvarı arasında 22 cm. mesafe vardır. Kulenin binadan bağımsız olması bu kulenin minareden çok gözlem kulesi olduğu görüşünü desteklemektedir. Kule yaklaşık 21 metre boyundadır. Şerefe olarak kullanılan tepe noktasının üzerine külah kısmı sonradan eklenmiştir. Kule, tuğla ve mavi mozaiklerden inşa edilmiştir.
Cacabey Gökbilim Merkezinin roket şeklindeki sütunları binanın en ilginç parçaları arasındadır. Bunlardan bir tanesi Cacabey’in türbesine bitişiktir. Diğeri mihrabın iz düşümünde olup, bir tanesi de ön cepheden de görülecek şekilde taç kapının sağında yer almaktadır. Bu iki roket binanın güneydoğusundaki kale şeklindeki duvara yapışıktır. Bu roketlerin taban kısımlarında ateşleme bölgeleri vardır.
Gökbilim Merkezi’nin ön cephesi iki katlıdır. İkinci katta hocalara ait olduğu düşünülen iki adet oda yer almaktadır. Büyük odanın penceresi avluya bakmaktadır. Yapının tam ortasında üstü açık olan bir kubbe ve tabanda ona tam 90 derece dikey konumda bir kuyu bulunmaktadır. Kubbedeki açıklık ve dik eksende bunun altına yerleştirilmiş olan kuyu binanın bir gözlemevi olduğunun göstergesidir. Kuyunun olduğu alan şimdi mermer bir havuzla kapatılmıştır. Eyvanlardan bir tanesi kıbleye yönelik olup içerisinde mihrap vardır. Binanın amacına bakıldığında, burası ibadetten çok bir gökbilim merkezi olarak tasarlanmıştır. Zira, Cacabey Gökbilim Merkezindeki mihrap orijinal değildir. Asıl mihrabın buradan sökülüp Kapıcı Cami’sine takıldığı yolundaki iddiaların doğruluğu tartışılır.
Aydınlık Feneri ve gözlem kuyusunu kapatan havuz
Anadolu Selçuklu mimari eserlerinde taçkapı başta olmak üzere mihrap, sütun, sütun başlıkları ve kemerlerde kendine özgü desen ve geometrik motifler yer alır. Geometrik şekillerin belirli bir düzen içinde ve kendini tekrarlayan parçacıklar (fraktaler) şeklinde bir araya gelmesiyle bu motifler oluşur. Geometrik motiflerin sistemli bir şekilde düzenlenmesinden de çeşitli ağlar ortaya çıkar. Kapalı geometrik düzenlemelerde bu ağlar kendi sınırları içinde biter ve bütünleşir. Açık geometrik düzenlemeler ise sayıların, çizgilerin, evrenin ve Tanrının sonsuzluğunu simgelercesine sonsuza uzanabilen bir devamlılık gösterir. Bu dekorlar, küçük kare, dörtgen, çokgen biçimli parçalardan oluşur. Birçok yapıtların giriş yüzeylerinde kullanılan yazılar da bazı geometrik çeşitlemeler içinde kullanılmıştır.
Tek bir çizginin çok ince hesaplanmış matematiksel bir düzen içinde görsel motiflere dönüşmesi aynı zamanda felsefi bir anlam içerir. Meydana gelen çok kenarlı şekiller bir merkez etrafında toplanır. Bu çeşitlemeler sonsuzdur. Belli bir alana sığdırılacağı zaman sınırlarda yarım başlayıp, yarım bitmektedir. Böylelikle, sonsuzluk ilkesi sınırlı bir yüzeye başarıyla uygulanmaktadır. En küçük bir yanlışlık çeşitlemenin dengesini bozmaktadır. Yaradılışın matematiksel ve geometrik ayrıntılarını günlük yaşam içerisinde insanlara anımsatır. Giderek genişleyen evrenin dengesini ve ritmini bir seyir ziyafeti haline dönüştürerek bizlere anlatır.
Çizgi ile geliştirilmiş geometrik bir desen örneği
Selçuklu mimarisinde geometrik ve bitkisel çeşitlemeler, binaların iç ve dış yüzeylerine yerleştirilmiştir. Yıldız motifi geometrik süslemenin düzenini oluşturan, önemli bir öğedir. Cacabey Gözlemevinin taç kapısında yerleştirilen iki adet simetrik kürenin üzerinde altıgen yapıların tam ortasında altıgenlerin taban kenarlarının birleşmesiyle bir beşgen şekil oluşmuştur. Bir küre beşgenleri çevreleyen altıgenlerin varlığı ile boşluksuz sarılabilir. Buna en güzel örnek bir futbol topudur. Kürelerde yer alan altıgen şekillerin üst sınırları takip edildiğinde daha büyük diğer bir beşgen yapısının varlığı dikkat çeker.
Taç kapı beş köşeli yıldız figürü ve küre (sol)
Taç kapıda yerden 8m yükseklikte çember şeklinde ve ekvator çizgisine uyan hizada iki kulağı olan bir diğer şekil daha vardır. Bu şeklin kapıdaki kürenin biz iz düşümü olduğu düşünülmektedir. İki kulağın anlamı ise çözülememiştir. Kuramsal olarak bu kulaklar ekvatoru temsil eder. Bu süslemede sonsuzluğa uzanan motifler dairesel bir sınır tarafından çevrelenmiş ve adeta ölümlü bir varlık olan insan yeryüzüne mahkum edilmiştir. Cacabey’in türbesinin dışa açılan penceresinin üzerindeki kitabede bu yaklaşımı doğrularcasına dünyanın bir durak yeri ve her şeyin fani olduğu yazılıdır. Kapının diğer tarafında simetrik yerleşim gösteren benzer bir dairesel şekil daha vardır. Bu şeklin ise yeryüzünün eksenini gösterdiği düşünülmektedir. Kürelerin üzerindeki beşgen ve altıgenlerden oluşan fraktaller birleşerek kendini daha büyük şekillerde tekrar eder. Beş köşeli yıldız, sayı olarak Kepler’in de evren modelinde kullandığı altı gezegenin yörüngelerini oluşturan beş temel cismin kutsal bir simgesidir.
Kepler’in altı gezegenini oluşturan 5 mükemmel Cisim
Beş mükemmel cisimin oluşturduğu gezegenlerin birbirine oranları
Günümüzde, astronomi bilginleri iç kısım sütunceleri üzerine ilginç yorumlar yapmaktadır. İç kısımdaki sütunceler üzerinde bulunan temsili gezegenler koniler üzerine bindirilmiştir. Burada beş katı cisimi ve gezegenlerin dizilişini temsil eden beş adet küre yer alır. Yeryüzünü temsil eden küre yaşamın bir göstergesi olarak bitkisel motiflerle süslenmiştir. Sütuncelerden diğeri üzerinde bulunan ve Güneşi temsil eden küre ise yıldız motifleriyle donatılmıştır.
İç kısım sütuncesi
Dünya batıdan doğuya doğru dönüşü esnasında bir baş sallama veya yalpalama hareketi yapar. Bu yalpalamaya presesyon denir. Gökbilim dilinde presesyon, Dünya ekseninin 27.000 yılda bir tamamladığı 360 derecelik dönüşe verilen isimdir. Bu hareket bir topacın dönüşü sırasında yaptığı yalpalamaya benzetilebilir. Bu yalpalama ile birlikte dünyanın ekseni uzayda bir koni çizer. Yalpalama dünyanın ekseninin güneş ve ay tarafından ekvatora doğru çekilmesi nedeniyle gerçekleşmektedir. Yalpalama hareketi çok uzun bir zamanda tamamlandığından etkileri insanlar tarafından hissedilmez. Yeryüzünde mevsimler bu yalpalama hareketi ile ortaya çıkmaktadır. Yalpalama hareketi olmasaydı yeryüzünde yaşam mümkün olmazdı.
Kuramsal olarak düşünüldüğünde, ana eyvan girişindeki sütunların konik parçaları dünya gibi yalpalama hareketi göstermekte olan gezegenleri temsil eder. Zira, taç kapının her iki yanına yerleştirilmiş dairesel süslemelerde dünyanın ekseni ve ekvator belirgin bir biçimde gösterilmiştir. Bu koniler yalpalama hareketinin ekseninden bağımsız olarak yapılmıştır. Tüm bu özellikler gökbilim merkezinin bilimsel anlamda ulaştığı noktanın birer göstergeleridir. Cacabey Gökbilim Merkezi tüm bu özellikleriyle bir dünya mirası olup görülmeye değer bir eserdir. İç Anadoluda, Kapadokya’yı ve Hacıbektaş’ı ziyaret eden ziyaret tüm gezginlerin Mucur’a 20 km. mesafede olan bu mimari şaheseri görmeleri önerilir. Yolları üzerinde Mucur’da mola verip Çayırda demli bir çayla birlikte Mucur mutfağının efsane lezzeti olan soğanlamadan tatmayı, Mucur Obruğunu ve bir doğa harikası olan Seyfe Gölünü de ziyaret etmeyi unutmasınlar.