Asıl adı Ali olan Aşık Paşa 1272. Yılında Kırşehir’de dünyaya gelmiştir. Aşık adını mahlas olarak kullanmıştır. Babası Muhlis Paşa’nın ilk oğlu olduğu için Paşa diye anılmıştır. Aşık Paşa hakkında bildiklerimiz, oğlu Elvan Çelebi’nin Menâkıbü’l-kudsiyye fî menâsıbi’l-ünsiyye adlı eserinde anlatılanlara dayanmaktadır. Babasının adı Muhlis olup, Ebü’l-Bekā Şeyh Baba İlyas b. Ali’nin oğludur. Baba İlyas XIII. yüzyılda Horasan’dan Anadolu’ya gelmiş ve Amasya’ya yerleşmiştir. Babai veya Baba Resul İsyanı olarak anılan ayaklanmada rol almıştır. Baba İlyas bu isyanda yakalanıp Amasya Kalesi’ne kapatılmıştır ve sonra kendisinden haber alınamamıştır. İsyan sırasında öldürüldüğü rivayet olunmaktadır. İsyan sırasında henüz kundakta bir bebek olan Muhlis Paşa, ateşe verilen Çat köyünden Şerefeddin adlı bir kişi tarafından kurtarılmış, yedi yaşında Mısır’a götürülmüş, orada yedi yıl kaldıktan sonra tekrar Anadolu’ya dönmüştür. Dönüşünden sonra hapsedilen Muhlis Paşa’nın oğlunun doğumuna kadar geçen süre içerisinde öyküsü bilinmemektedir. Sonrasında adı duyulmaya başlayan Muhlis Paşa’nın Konya’yı ele geçirdiği ve kısa bir zaman sonra da hakimiyeti Karamanoğulları’na devrettiği söylenmektedir. Bu bilgilere dayanarak kendisinin ilk Osmanlı sultanı Osman Gazi zamanında hayatta olduğu tahmin edilmektedir.
Aşık Paşa’nın ilk eğitimini Süleyman-ı Kırşehri vermiştir. Sonrasında, İlyas Paşa’nın halifelerinden Şeyh Osman’dan ders almış ve babasının vasiyeti üzerine de hocasının kızı ile evlenmiştir. Anadolu Valisi Timurtaş Paşa’nın vezirliğini yapan Aşık Paşa siyasi bazı olaylarda adı geçtiği için Mısır’a gitmiş ve 1332 yılında Kırşehir’e döndüğünde hastalanarak vefat etmiştir. Aşık Paşa Türbesi Kırşehir’in kuzeydoğusunda bulunmaktadır. Bu türbenin halk tarafından kutsal sayılıp ziyaret edilmektedir. Elvan Çelebi babasının dünya işlerine hiç karışmadığını, kendini tasavvufa vererek bir veli hayatı yaşadığını söylese de Aşık Paşa gerek karakteri gerekse ulusuna olan sevgisi nedeniyle toplumsal sorunlara bir şekilde müdahale etmiştir.
Aşık Paşa’nın en bilinen eseri Garibname’yi ölümünden iki yıl önce kaleme almıştır. On bölümden oluşan bu şiirsel eser 12.000 beyit içerir. Bazı nüshaların sonunda kendisine ait gazeller de vardır. Aşık Paşa’nın Türkçe’ye olan sevgisi ve bu konu hassasiyeti nedeniyle eser çok sade bir Türkçe ile yazılmıştır. Aşık Paşa, Garibname’ye Türk dilinin içine düştüğü çaresizliği ve yalnızlığını anlatmak üzere bu adı vermiştir. Türk tasavvuf edebiyatının en eski eseri olan Garibname, Anadolu halkı üzerinde uzun yıllar derin etkiler bırakmıştır. Türkiye’deki en iyi ve eski tarihli nüshaları Beyazıt Devlet (nr. 3633) ile Süleymaniye kütüphanelerindeki (Laleli, nr. 1752) yazmalardır. Prof. Mundy nüshası olarak tanınan en eski tarihli Raif Yelkenci nüshasının ise günümüzde Londra’da Doğu Dilleri Okulu Kütüphanesindedir. Fakrname adlı eserinin Roma (Biblioteca Gasanatensa Turca, nr. 2054) ve Manisa (Muradiye Ktp., nr. 1153) kütüphanelerinde iki nüshası vardır. Eserde rengarenk bir kuş olarak tasvir edilen Fakr’ın öyküsü anlatılır. Uzun bir zihinsel mücadele sonunda Fakr seçimini Peygamber tarafında yaparak onda karar kılar. Bu eser 161 beyittir. Vasf-ı Hal ve Hikaye adlı küçük eserleri Garibname’nin bazı nüshalarıın sonunda yer alır. Çorum İl Halk Kütüphanesi’nde (2889) yer alan Kimya Risalesi’nin kendisine ait olduğu konusunda şüpheler vardır. Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan nüshasında (Fatih, 5335) Risale fî beyani’s-sema adlı eserinde kendine ait olduğu kesin olmamakla beraber eserde adı geçmektedir.
Garibname (Milli Kütüphane)
Aşık Paşa Türbesi
Ankara-Kayseri yolu üzerindeki tepede, Aşık Paşa Mahallesinde yer almaktadır. Yapının iki bölümü vardır. Türbenin Selçuklu mimarisine uygun bir taç kapısı vardır. Kırgız çadırını andıran mimari Aşık Paşa’nın soyunun Horasan’a dayandığını ifade eder. Kubbe biçimindeki kavsara ve etrafını çevreleyen örgü süslemeler taç kapı üzerindeki en dikkat çeken unsurlardır. Aşık Paşa’nın sandukasının bulunduğu bölüm kare şeklinde ve kubbelidir. Türbenin taç kapısının, Anadolu Selçuklu Süsleme sanatının yegâne örneklerinden birisidir. Yapının taç kapısında bulunan kitabesinde Aşık Paşa’nın, Paşa’nın doğum ve ölüm tarihleri ve Şeyh Muhlis’in oğlu olduğu yazılırdır. Aşık Paşa, Türk diline çok önem vermiş bir şairdir. Anadolu’nun Türkleşmesinde önemli etkileri olmuş bir Türk aydınıdır. Öncesinde Ahi Evren sonrasında ise Doktor Şerafettin Sabuncuoğlu gibi farklı alanlarda faaliyet gösteren Türk aydınları vardır. Şerafettin Sabuncuoğlu Amasya Darülşifa’sını kurmuştur. Yazdığı cerrahi kitaplarının özsözünde kitabını Türkçe yazmasının nedeni olarak, yabancı bilim adamları yayınlarını özellikle kendi dillerinde yaparak bizi nasıl dillerini öğrenmeye mecbur tutuyorlarsa bu ilmi öğrenmeye soyunan tüm yabancı hekimlerin de bizim dilimizi önemsemelerini ve bilmelerini sağlamak olarak belirtir. Aşık Paşa, Garibname’de Türkçeye ve kültürümüze verdiği önemi şu dizelerle belirtmiştir:
“Türk dahi bilmez idi ol dilleri
İnce yolu ol ulu menzilleri
Bu kitap anunçin geldi dile
Kim bu ehli dahi mani bile”
Batı edebiyatını veya Lale Devri şairlerini satır satır işleyen eğitim sistemimiz içerisinde Öztürkçenin ateşli savunucusu olan Aşık Paşa’ya hak ettiği ilginin gösterilmemesi çok manidar bir durumdur. Anadolu aydınlarının attığı temel 1919 yılında kurtuluş savaşının kazanılmasına kadar yansıyan bir milli harekettir. Bu milli hareket Atatürk tarafından pekiştirilmiş, kurulan Cumhuriyet ile birlikte Türk dili hak ettiği değere ulaşmıştır. Aşık Paşa, Cumhuriyete ve ülkeye sahip çıkan her Türk evladının tanıması, tanıtması ve minnet duygusunu ifade etmek için Ankara-Kayseri yolu üzerinde naaşının bulunduğu bu mekanı ziyaret etmesi gereken gerçek bir Türk aydınıdır. Türbe Mucur’a yaklaşık 20 km. mesafededir.
Kırşehir’de Aşık Paşa Anıtı